28 Nisan 2012 Cumartesi

Kisilik


İnsanoğlu kendini geliştirip elini, dilini, beynini av dışında kullanmaya başlayalı bir soruyu kendine sormaya başladı.
Neden yaşıyoruz?



Başta insanlar avcılık yaptı. Yaşamak için yediler. Şimdi işler değişti. Yemek için yaşıyoruz. En güzelini yemek için. Ama bu konuda yaptığımız hataların ardı arkası kesilmiyor gibi...
Dönüp tarihe bir göz atalım... Aristokratlar, filozoflar neleri aramış nelerle ilgilenmiş... Simya, felsefe taşı, ölümsüzlük, savaş makinaları, iksirler, şifa verici karışımlar vs vs... Peki amaç ne? Kim neyle yaşıyor?
Asker onurlarıyla, çocuklar hayalleriyle, yaşlılar anılarıyla, diplomatlar planlarıyla... Peki sonu nereye varıyor ?
Yine dönüp dolaşıp bu döngüdeki başlangıç noktamıza geliyoruz. Onurluyuz, hayallerimiz var, anılarımız var ama boşluktayız. Burada devreye size bu seçimleri yaptıran etkenler geliyor. Aile, çevre ve kişilik.

Ailenin at gözlüklü hayata bakış açısı edinilebildiği gibi bu görüş 1. nesil tarafından terkedilir. Tabir-i caizse; sonradan çıkan boynuz kulağı geçer. Ama tek başınıza atlatamazsınız. Burada devreye arkadaşlar girer, çevre girer.
Çevre her halükarda etkendir. Söylenmiş onca atasözü bu gerçeği gözler önüne serer. Nasıl karar vereceğiniz sorusuna gelince de ortaya bu mekanizmayı çalıştıran ve yaşamınızın ne zaman, nasıl, nereye yöneleceğini ortaya koyacak "Kişilik" cevabı bulunur...

Kişilik parmağın bıraktığı iz değil dokunduğu yerdir. Gözün rengi değil baktığıdır. Aklın IQ'su değil nereye çalıştığıdır. Kişilik her insanı birer birey yapandır.
İşte tüm bu karmaşa burada son buluyor. Yaşama amacımız dünyayı fethetmek, milyarlarca dolarla yaşamak değil. Anlayacağınız dilde bahsedecek olursak sevdiğiniz charı kasmaktır.
Kişiliği etkileyen faktörleri anlattık. Peki gelişim nasıl olacak?
Atam söylemiş; "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur." İnsanın özgüveni aklından önce vücudunda başlar. Aklınızdaki hayaller, planlar ve stratejiler çok önemli ve özel olsa dahi yeri gelene kadar ortaya çıkaramazsınız. Nihayetinde vücut sizin zihninizi taşır ve her aynaya baktığınızda göreceğiniz o'dur.

Vehbi Koç bir gün üç oğlunu yanına çağırmış: "Size bu ileri yaşımda hayat görüşümü sayılarla anlatmak istiyorum" demiş ve en küçük oğluna dönerek şunları söylemiş;


"Sen bütün kardeşlerin gibi sağlam bir bedene sahipsin, sağlık bir değer demektir, onun için önündeki kağıda bir sayısını koy. Bu yıl liseyi bitirip diploma alacaksın. Lise öğrenimi az şey değildir, onun taşıdığı değer için 1’in yanına bir sıfır koy. Sonra inşallah küçük ağabeyin gibi üniversiteye gidip, orayı da bitireceksin, yüksek öğrenimin için de önündeki rakama iki sıfır ekle. Ondan sonra askerlik görevini yapıp terhis olacaksın, o aşamayı geçince değerin daha da yükselecek, bunun için de birer sıfır ekle. Böylece her başarılı adıma kendi değerine ekleyeceğin sıfırlar çoğaldıkça, değerin de artacak.
Fakat görüyorsunuz ki çocuklarım, bütün bu sıfırlar, ancak öndeki bir rakamı ayakta durduğu müddetçe bir değer ifade ediyorlar. Yani insanın sağlığı iyi oldukça, öteki başarıların da bir değeri olabilir. 1’i kaldırırsak geriye kalan sıfırlar ne kadar çok olursa olsun, değerleri yalnız sıfırdır. İşte evlatlarım, hayat boyunca en değerli şey burada gördüğünüz gibi, sağlıktır." 

Dış katman tamamlandığına göre içeri geçebiliriz.
Başta dünyevi zevklerin insanı cezbetmesi vardır. Zina, haram gibi dinimizce yasaklanmış kriterleri modern çağa göre düzenleme şansımız yok. "Şimdi batılılar çok rahat 16'sında bakire kız kalmıyor ben yapsam çok mu?" diyerek kolaya kaçmak herkesin işine gelir. Ama unutmayın ki din zamana uyarlanmaz.
Bir peygamber Allah'a sorar; "Allah'ım ne zaman kıyamet kopacak?" Yanıt şaşırtıcıdır; "Birkaç gün sonra."
Dünyada yaşanmış binlerce, milyonlarca yılın başka bir boyutta sadece 1-2 gün olduğunu düşünüp yapacağınız yanlış hareketleri önceden bir daha düşünün. Ateşle oynamak iyi değilken kimse kendini içinde bulmak istemez.

Açgözlülük, tabi günümüzde daha çok paragözlülük de en az diğer etkenler kadar mühimdir.
"Sultan Süleyman'a kalmadı bu dünya, sana bana kalmaz."
Ne kadar çalarsanız çalın... Ne yaşlanmama ne de ölmeme şansınız yok. Ve düşünün öyleyse. O durgun günler geldiğinde pişman olacak mısınız? Geriye dönüp bakıp da keşke diyecek misiniz? Derseniz de, neye yarayacak? Alınmış onca ahın cevabı nasıl verilecek?

Vehbi Koç oğlu Rahmi Koç'a iki mektup verir; "Birini ben ölünce aç, ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın' der. Vefat ettiğinde Rahmi Bey ilk mektubu açar. Mektupta, "Oğlum, senden tek bir isteğim var; beni çoraplarımla gömsünler".
İmam tüm ısrarlara rağmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç ister istemez çorapsız defnedilir. Defin işlemi bittikten sonra Rahmi Koç ikinci mektubu açar: "Bak oğlum bir çift çorap bile gotüremedim". 


Bu dünyada yaptığınız mal varlığı, birikim, borç ... Hepsi burada kalacak. Ve artı olarak, eksi olarak ruhunuzu takip edecek. O gün geldiğinde düşünün ki yalan söyleyip de kandırabileceğiniz hiçbir fırsat olmayacak. İnkar edemeyeceksiniz, elleriniz "aldım", ayaklarınız "gittim" diyerek şahitlik edecek.

O zaman dönüp düşünelim hep birlikte. Kişilik için aslında ne gerek sorun kendinize...
Aileniz ne derse desin, çevrenizde ne olaylar dönerse dönsün, aklınızdan neler geçerse geçsin.
Mantık, din, ahlak, görgü ve vicdan. Bu 5 temel ilke sizin "kişiliğiniz" olacaktır.
Girdiğiniz ortamda size bakış açısını, çıktığınız ortamda arkanızdan konuşulacak lafı ve öldüğünüzde edilecek duaları yine kendiniz belirleyeceksiniz. Ancak konuşmayacaksınız. "Kişiliğiniz, kaderiniz olacak."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

uyan-uyandır