25 Nisan 2012 Çarşamba

Zaman

Zaman... İnsanoğlunun iradesine boyun eğmeyen ve değiştirilemeyen tek gerçek. Hiç kimsenin gücünün yetemeyeceği, milyarlarca yıl boyunca kendinden ödün vermemiş ve bugüne kadar akmayı bırakmadığı gibi bundan sonra da akacak olan zaman... 
Zaman böyle geçip giderken onu yakalamak için çaba sarfediyor musunuz?


Ya da düşünüyor musunuz hiç? Neden okumak bizim için önemliydi, neden derslere önem vermeliydik, neden farklı dallarda birşeyler yapmalıydık? Neden annelerimiz piyanosundan gitarına, resminden basketboluna bizi hep biryerlere göndermeye çalıştı? Sıkıldılar mı bizden dersiniz?


Birçoğu farkında değil, hayatı boş geçiyor. Anladığında da o "zaman" geçmiş oluyor. Telafisi ise imkansız. Şunu söylemeye çalışmıyorum, yanlış anlamasın kimse. Çok şey öğrenin, herşeyi bilin... Bu da imkansız. Ancak herşeyi bilmeye çalışan filozoflardan Sokrates'in mükemmel bir sözü vardır :"Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir."


Kaç kişi gerçek anlamını biliyor, anlıyor acaba? Gerçekten yaşamadan bilemezsiniz. Öyle ki birgün bir anne görürsünüz, çocuğu ağlıyordur annesi almıyor istediğini diye. Bakarsınız çocuk ne istiyor diye... Şekerlere uzatmıştır elini. İşte o anda ya kızacaksınız bir şeker alamıyor musun kadın? diye sorarak içinizden ya da bileceksiniz ki onun da kendine göre bir bildiği var. Önyargı yapıp "madem bakmayacaktın neden doğurdun?" diye soruşturmak kolay. Bir de empati kurmayı deneyin o zaman...
Dişlerinde problem olabilir, şeker yememesi gerekiyor olabilir, o gün gereğinden çok yemiş olabilir...
Bilemezsiniz ve bunu kabul etmek zorundasınız. Kabul etmek zorundasınız ki, "Hiçbir şey göründüğü gibi değildir."


Tamam diyelim, önyargıdan kurtardık kendimizi. Zamanın akıp gittiğine de inandık. Yakalamak gerek ama bilmiyoruz hala ne için?


Bunu ben de anlatamam kimseye. Şu anda bu yazıyı okuyabilen herkes için diyorum ki henüz geç değil. Gelin deneyelim. İlerde gidecek 1 ay yerine bugün kaybedeceğiniz 1 hafta çok daha mantıklıdır anlamanız için. Hiçbir şey yapmadan sadece kendinizi eğlendirin 1 hafta. Belli bir amacınız olmadan yaşayın. 1 hafta dayanırım diyen mi var? 2 hafta olsun... Kimseyi kırmayalım, 1 ay olsun. Durun bakalım durabiliyor musunuz?


Eylemsizlik, boşluk, amaçsızlık sizi tembelliğe itecek. Hiçbir işe yaramadığınızı, bir parazit gibi, virüs gibi yaşadığınızı anlayacaksınız. Ya baba parası yiyor ya da hazırdan harcıyor olacaksınız. Baba parası ise sonra çalışmak size zor gelecek. Yok hazır harcıyorsanız dağ dayanmayacak ve yine çalışmak zorunda kalacaksınız ve bu daha da zor gelecek. İnsanoğlunun bana göre tek amacı, amaç edinmesidir.


Bu yüzden okuyoruz kitapları. Amerika'nın New York'unda görüşünü bildiren adamın ne düşündüğünü İstanbul'dan alıp okuyorsun. İnsanların hayata bakış açılarını görüp engelleri aşmanın yollarını çözüyorsun. Her kitapta biraz daha fazlası, her kitap fazladan bir vitamin gibi ayağa kaldıracak seni ama o çorabın ilk söküğünü atman gerek. Zor gelecek, sıkılacaksın ama ne güzel ki bu hayatta işe yarar?  Beğendiğin herşey berbat değil mi? Para gerek, çalışmalısın. Pasta güzel ama çok yememelisin. Bira hoş ama kendini kaybetmemelisin. 


İşte bu yüzden diyorlar ki fani dünya sınav alanı sana bana. Sık dişini iki dakika.


Şu yönünden bakalım kolay geleceğini anlayacağız... Güzel bir lise için ortasonda sınav. Güzel bir üniversite için lise sonda sınav. Güzel bir iş için iyi bir üniversite. İyi maaş için iyi iş. İyi maaş, güzel bir ev, güzel bir araba ve mutlu hayat. Ardından da o güne kadar beklediğine değeceğini gösteren her türlü eğlence...
Unutmayın, 100 sorunun 99 cevabı paradır.


Biraz daha açalım. Hayat hızlıca akıp gidiyor demiştik. Nasıl yakalayacağız?


Anlamak, sorgulamak, yargılamak, refleksler, doğru düşünce ve çözüm yolları.


Unutmayın ki anladığınızı sandığınız her vaziyet anladığınız gibi değildir. Bu bizim ilk kuralımız. Ancak yine de hiçbir şeyi anlamaya çalışmayın diyemeyiz. Anlamanın yollarını öğrenmek gerek.


Öncelikle anlamak ve bu anladıklarımızı unutmamak gerek. Peki biz bunu yapabilir miyiz?


İnsan beynindeki 1 gram DNA'da 1 trilyon CD kadar bilgi bulunur. 1 CD'ye de 200 kitaplık bilgi sığacağı göz önünde bulundurulur ise, beynimizin 1 gramında 200 trilyon kitap kadar bigli tutabiliriz.
Siz kaç kitap tutuyorsunuz?


Sorgulamak, felsefenin baş tacıdır. Felsefede her bir duruma neden gereklidir. 
Biri o gün size kızdıysa siz de ona mı kızıyorsunuz yoksa nedenini düşünüp gerekirse soruyor musunuz? Ya da farklı bir örnek vereyim. Ceylanların konuşabildiklerini düşünelim. Avcılar ceylan avına çıktıklarında bir ceylan karşısına çıksın. Desin ki "Sen şimdi beni öldürmeye geldin değil mi? Ya zevkine vuruyorsun bizi ya da yiyeceksin... Neyse ki sorun değil, doğanın kuralı bu. Her canlı, insanlara hizmet amacıyla yaratılmıştır, biz de sizin kadar biliyoruz bunu. Hazırım ben."  


Sizce avcı tetiği çekebilir mi?
Unutmayın ki insan sadece anlamadığına karşı düşmanlık besler. Düşman istemiyorsanız anlamayı öğrenmek zorundasınız. Düşman demek kötü demek değil, farklı düşünen demektir.


Yargılamayı zamana bırakın. Bir konuyu tek hamlede çözemiyorsanız parçalayın. Dizinde odunları bir kerede kıramayan çocuğa babasının nasihatı gibi... Odunları tek tek kırın.


Refleksler hayat kurtarır. Bu beyin - vücut senkronizasyonu sizi hem düşünsel hem de fiziksel olarak korur. Tabii ki bahsettiğim göz kırpmak, nefes almak vesaire değil :)


Reflekslerinizi geliştirmek hem beyninizi hem de vücudunuzu daha çevik hale getirir. Gördüklerinizi, duyduklarınızı ne kadar hızlı anlar, çözer ve yanıtlarsanız, o kadar zinde olacaksınızdır. Unutmayın ki bakmak ile görmek aynı değildir. Sizde 2 tane olan gözden deniz anasında 3 farklı çeşitte toplam 5 tane olabiliyor. Ancak deniz analarının beyni yoktur. Gözlerinizi adım atmak için değil, farkındalığı bulmak için, gözetlemek için kullanın.


Karşınızdakinin söylediğini anlamak için karşınızdaki gibi düşünmeyi bilmek zorundasınız. Bunun için öncelikle beden diline hakim olmanız gerek. Duruşu, bakışı, ellerinin pozisyonu, ayaklarının ne yöne baktığı ile anlatılmak isteteneni çözebilirsiniz. Sadece duyduğunuz kısımla hareket ederseniz, yanılırsınız. Ayrıca empati yapmayı alışkanlık haline getirmelisiniz. Başından ne geçti, ne geçmiş olabilir, biraz önce hangi hal ve tavırdaydı, sizle konuşurken nefes alış verişi, duruşu, konuşma tarzı ya da ses tonu değişti mi?..


Çözüm yolları strateji geliştirir. Bahsettiğim tüm aşamaların ardından beyin kendi kendine tüm sorunları çözmeye yönelecektir. Çünkü siz okumak istemeseniz de beyin, gözün gördüğünü okuyacaktır. Basit bir testle herhangi bir yazıya dönüp okumamaya çalışın. Her harfi tek tek okuyacağınıza eminim. Bu size bağlı değildir. İşte çözüme ulaşmaya çalıştığınız farklı yollar da size bu şekilde dönüş yapacaktır. İstemeseniz de konuları, sorunları çözüme ulaştıracaksınız.


Tüm bunlar ne katacak hayatınıza, ne düşüneceksiniz, nasıl yaşayacaksınız ve bu yazıyı okumak size ne kazandıracak? 


Bunların cevabını ben veremem. Çünkü;
Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

uyan-uyandır